İlmi Çalışmalarda Yöntem ve Hocanın Önemi*

Mutlaka ve mutlaka, metotlu öğrenmek için kitap lazım. Hatta insan kitabın da bazı konularına takılır, anlayamaz diye bir hoca lazım. Bir hocanın okuttuğu kitap daha güzel. Ama bir hocanın okuttuğu kitap deyince, mektep, mektep bahis konusu olunca, devam bahis konusu olduğundan, herkes bunu yapamıyor.

Yazının diğer dillerdeki çevirileri

Prof. Dr. M. Es’ad Coşan (Rh.a.)

Hepiniz duymuşsunuzdur ki; Allahu Teâlâ hazretleri ilme çok büyük sevaplar bahşediyor ve dinimiz ilmi çok teşvik ediyor. Mertebesi, dînî bakımdan derecesi en yüksek olan insanlar âlimler. Hatta hakikî âlimlerin, mürşid-i kâmillerin, arif zâtların derecesi şehitlerden bile üstün.

İlim öğrenmek, talebe için de son derece önemli. İnsan ilim öğrenme yoluna girdiği zaman, yaşı ne olursa olsun, cennetin yoluna ayağını koymuş, orada yürümeye başlamış oluyor.

İnsanın ilmi öğrendikten sonra öğrendiklerini uygulama mecburiyeti de var. Bunların hepsi insanı cennete götüren çok büyük sevaplar kazandıran konular, hususlar.

Onun için, aziz ve sevgili dinleyicilerim, ben hepinize bir üniversite profesörü, dinî konularla ilgilenen bir kişi, sizi seven bir kardeşiniz olarak, hepinizin ilimle çok yakından ilgisi olmasını tavsiye ediyorum.

Mesleğiniz değişik olabilir. Bir başka meslek tutturmuşsunuz, geçiminizi, hayatınızı onunla sağlıyorsunuz. Bu da çok muhterem bir davranıştır. Çünkü hiç kimseye yük olmuyorsunuz, kendiniz kazanıyorsunuz, ortaya bir emek ya da bir üretim koyuyorsunuz. Bu üretim bazen bir mal şeklinde olabilir, bazen bir hizmet şeklinde olabilir. Bunların hepsi güzel, Allah’ın sevdiği ve mükâfat, sevap verdiği hususlar.

Ama hangi yaşta, hangi meslekten olursanız olun, hangi ihtiyaçlar içinde bulunursanız bulunun, vazgeçilmez olan bir konu var; o da hepinizin din ilmi hususunda çalışma yapmanız. Bir şeyler öğrenmeye çalışmanız.

Bir şeyler öğrenmenin sınırı yok insan okyanusun kenarında durduğu zaman [anlar.] -bizde okyanus yok ama Türkiye’nin güneyinde Akdeniz var. Meselâ, Avrupa’nın batısında uçsuz bucaksız Atlas Okyanusu var, Asya’nın doğusunda Pasifik Okyanusu var- ilim de böyle okyanuslar, ummanlar, deryalar gibi uçsuz bucaksızdır.

Bundan bir kısmını öğrenmek hepimiz için bir borç, yani farz. İlim talep etmek bütün Müslümanlar için farz, fakat bir kısmını, mutlaka gerekli olan bazı bilgileri öğrenmek, bütün insanlar için farz. İstisnası yok, herkesin öğrenmesi lazım. Ev hanımı, şoför, bakkal, tezgâhtar olsun, herkesin ibadet yapacak, Allah’ın varlığını bilmesine yardımcı olacak, Allah’ın emirlerini bilecek kadar, ilim konularına mutlaka girmesi gerekiyor.

Bu Akra’yı kuranlara, çalıştıranlara ve bunun gibi güzel çalışma yapan kardeşlerimize, okul açanlara, öğretim işlerinin her çeşidiyle uğraşan, mecmua yayınlayan, çeşitli kitaplar yayınlayan kimselere gönül dolusu selâmlar, teşekkürler. Bunların hepsi güzel, öğretime yardımcı olan hususlar.

Galiba en kolayı da, sizinle bizim şu anda yaptığımız gibi kulaktan kulağa, radyo yayını yapmak. Fakat, bu ilmî çalışmaların mutlaka yapılması lazım. Ama ne kadar kulaktan kulağa da olsa, metotlu olarak etrafıyla bir konuyu bilmesi için, insanın önüne kitabı açması, sayfaları karıştırması ve muntazam bir şekilde okuması gerekiyor.

Ben şimdi bugün Münih’teyim. Bir arkadaşımızın evine geldim, hemen baktım kütüphanesinde çok güzel kitaplar var. Bir cildini çektim. Niyetim, İstanbul’a döner dönmez hemen o kitaptan almak ve okuyup, birinci sayfasından itibaren o ciltlerini bitirmek.

Mutlaka ve mutlaka, metotlu öğrenmek için kitap lazım. Hatta insan kitabın da bazı konularına takılır, anlayamaz diye bir hoca lazım. Bir hocanın okuttuğu kitap daha güzel. Ama bir hocanın okuttuğu kitap deyince, mektep, mektep bahis konusu olunca, devam bahis konusu olduğundan, herkes bunu yapamıyor.

Yalnız, herkesin evi var. Herkes akşam olduğu zaman yuvasına dönüyor. Evli evine, köylü köyüne, kuşlar yuvasına dönüyorlar. İnsan çoluk çocuğu varsa, onlarla baş başa kalıyor. Nihayet istirahat edeceği saate kadar, önünde saatler oluyor. İşte [bu] bizim kitaplarla meşgul olup dinimizi öğreneceğimiz zaman.

Onun için, hangi pozisyonda ve şartlar altında olursanız olun, hiç olmazsa akşamın mesaiden sonraki zamanını veyahut sabahın mesaiye gitmeden önceki zamanını, ya da gecenin, uzun gecelerin bazı saatlerini, mutlaka bir kitapla arkadaşlığa ayırmamız lazım.

En iyi dostlardan birisi de kitaptır. İnsanın çevresinde mutlaka samimi arkadaşları, sırdaşları, sevdiği çocukluk arkadaşları vardır. Ama en güzeli kitaptır. Kitapların en güzeli Kur’ân-ı Kerîm’dir, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in hadîs-i şerîfleridir.

Nasıl olur da biz mele-i âlâdan, Allahu Teâlâ hazretleri’nin bize hitâbı olan, bize gönderilmiş mektubu olan Kur’ân-ı Kerîm’i bilmeyelim?

Nasıl olabilir?

Nasıl okumayız bunu?

Mutlaka Kur’ân-ı Kerîm’i öğrenmemiz lazım!

Nasıl olur da, Allah bir elçi olarak Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’i gönderir de, biz onun hadîs-i şerîflerini takip etmeyiz, dinlemeyiz, araştırmayız, okumayız?

Bu mümkün mü?

Bir Müslüman olarak, Allah’ı seven, Allah yoluna canını vermeye razı olan insan olarak, Resûlullâh için gözyaşı döken “Ah ne olur rüyama girse de, nur cemâlini görsem!” dediğimiz, Peygamber-i Zîşânımız’ın hadîs-i şerîflerini öğrenmemek nasıl mümkün olur?

Onun için, mutlaka gününüzün size uygun olan bir saatinde kitap okuyun. Bizim Akra’mızı dinleyin! Gerçekten çok güzel yayınlar yapıyor ve ben çok takdir ediyorum. Dünyanın her yerinden “Allah razı olsun” diye dua ediyorum. Buna benzer daha başka eğitim imkânları var. Fakat sizin de evinizde açıp her akşam birkaç sayfasını, bir konuyu detaylı olarak okuyup öğrenebileceğiniz ve çoluk çocuğunuzla her akşam takip ettiğiniz, hatta müzakere edeceğiniz bir kitap olması lazım! O bittiği zaman bir başka kitaba geçmelisiniz.

Kennedy diye bir Amerikan reisicumhuru vardı. Gazetelerde, mecmualarda onun hayatıyla ilgili yazıları okumuştum. Kennedy kardeşler hepsi senatör oldular, bazı yüksek mevkilere geldiler. Birisi de Amerika’nın reisicumhuru olmuştu. “Nasıl oldu? Nasıl bir aile?” diye dergiler yazdılar.

Her akşam otoriter olan babalarının huzurunda, akşam yemeğinde masanın etrafında hazır olurlarmış, bu aksamazmış. Çok güzel konular akademik bir üslup içinde, ciddi bir şekilde, masada müzakere edilirmiş.

Demek ki, yemek yerken, bir taraftan da eğitim oluyor. Bu, hem bir meseleyi müzakere eğitimi oluyor hem de bazı bilgilerin kazanılması gibi oluyor. O bakımdan bizim de yemekte ve yemekten sonra, gece veya gündüz, tek başımıza veya daha güzeli çoluk çocuğumuzla, ailemizle böyle kitaplardan bir şeyler okuyarak bilgimizi tamamlamamız lazım.

Bir kitabın bittiğini düşünün. Mesela anlaşılır bir Türkçe ile yazılmış ilmihâl kitabını okuduk, bitirdik. Ondan sonra tekrar başına geçeriz. İkinci okuyuşumuzda daha geniş ufuklarla okuruz, düşünürüz ve daha derin anlarız ve unuttuğumuz şeyleri hatırlarız. Bir kitabı böyle döne döne okumaya hatmetmek deniliyor. En güzeli Kur’ân-ı Kerîm’i tekrar tekrar hatmetmek.

Bu hatmin sebebi, faydası nedir?

Tekrar olduğu zaman, insanın hafızasına yerleşiyor.

Onun için, kitap okumayı sizlere bu cuma gününde, devamlı bir sevap kaynağı olarak tavsiye ediyorum.


* Merhum Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan’ın 25.03.1994 tarihinde Almanya/Münih’te yaptığı konuşmasından derlenmiştir.

Makale “” Prof. Dr. M. Es’ad Coşan (Rh.a)