Projeler

Gümüşhânevî Dergâhı Olarak Fatma Sultan Camii

Fatma Sultan Camii, 1859 yılında Şeyh Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî’nin temsil ettiği Nakşibendî Hâlidî kolunun Ziyâiyye şûbesinin merkezi olmuştur. Daha önce Mahmud Paşa Medresesi’ndeki hücresinde ilim ve irşad faaliyetlerini sürdüren Gümüşhanevî tarafından Fatma Sultan Camii’ne meşihat konulması sonucunda, camii aynı zamanda tekke hüviyetine bürünmüştür. 19. yüzyıl ortalarında metruk ve çoğunlukla ibadete kapalı bir vaziyette bulunan bu camii, Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî tarafından ihya edilmiştir. Gümüşhânevî’nin halifelerinden Kastamonulu Hasan Hilmi Efendi, gönüllü olarak bu caminin müezzinliğini üstlenmiştir.9 Dervişlerin hatm-i hâcegân icrâ ettikleri tevhidhâne görevini haiz olan bu camiye, 1875 yılında Gümüşhânevî on altı odalı bir ev ve tekke yaptırıp vakfetmiştir. Ev ve tekkenin inşasından sonra Gümüşhânevî’nin buraya taşındığı ve şeyh meşrut-hânesi denilen evde yaşadığı bilinmektedir. Böylece bu tarihten itibaren cami “Gümüşhâneli Dergâh-ı Şerîfi” olarak tanınmıştır.

Yazının diğer dillerdeki çevirileri

Zeynep Erçetin Dağınık

Fatma Sultan Camii, 1727 (H. 1140) yılında Sadrazam Nevşehirli Damad İbrahim Paşa’nın hanımı, III. Ahmed’in kızı Fatma Sultan tarafından, harap bir durumda olan Terzibaşı Pîrî Ağa Mescidi’nin yerine yaptırılmıştır. Damad İbrahim Paşa, Pîrî Ağa Mescidi’ne yakın yerde bir saray inşa ettirirken, hayırseverliği ile maruf olan hanımı Fatma Sultan, harap durumda olan mescidi yıktırarak, saray arazisinden de biraz alan ekleyerek kendi adıyla anılacak büyük bir cami yaptırmıştır. Günümüze kadar ulaşmayan bu yapı, İstanbul Valiliği (eskiden Osmanlı Sadâreti/Bâbıâli) karşısında, Gümüşhaneli Sokağı’nda yer almaktaydı.1

Caminin açılışı Sultan III. Ahmed ve Sadrazam İbrahim Paşa’nın katılımıyla 24 Ekim 1727 (8 Rebiülevvel 1140) Cuma günü gerçekleşmiştir. İlk vaaz, Şeyh Yahya Efendi tarafından verilmiştir.2 Dönemin meşhur şairi Nedim, divanında 14 beyitlik bir manzume ile bu camiyi övgüyle anmıştır. Nedim’in manzumesinin son beyti cami kapısı üzerindeki kitabeye kaydedilmiştir.3 Fatma Sultan, şeyh, vâiz, mütevelli, kâtip, imam, müezzin, hatip gibi camide görev yapan kimselere hediyeler vermiştir. Hediyelerin verildiği kişi sayısı, caminin ne kadar geniş kapsamlı bir hizmetli kadrosuna sahip olduğunu göstermektedir. Caminin yapıldığındaki biçimi ve iç süslemesi hakkında kesin bilgi bulunmamakla birlikte, dönemin sanat ve mimarî yapısına uygun olarak zengin süslemeli olduğu tahmin edilmektedir.4

Ekim 1755’te çıkan Hocabaşı Yangını’nda Bâbıâli ve çevresi harap olduğundan Fatma Sultan Camii’nin de yangından büyük hasar gördüğü muhtemel görülmüştür. Caminin cümle kapısı üzerindeki talik yazıyla işlenmiş kitabede, bu caminin 1827-28’de (H. 1243) II. Mahmud tarafından ihya edildiği, şu ifadelerle belirtilmiştir:

Fatıma Sultan’ın ihyâ etti rûhun Padişah,

Buldu eski revnakını bu ma’bed-i zîbâ yine,

Harf-i cevherdâr ile İzzet dedim tarihini,

Etti Sultan Cami’in Mahmud Han ihya yine.5

Caminin yapısı hakkındaki bilgilere kısaca göz atacak olursak; arsanın doğu kısmı cami-tevhidhâne, batı kısmı ise harem ve selamlık denilen yani meşrut-hâne ve tekke bölümleri şeklinde düzenlenmiştir. Her iki kısmın da bağımsız girişleri ve ayrı avlusu vardır. Doğuda bulunan cami avlusu cami cemaati tarafından, batıda bulunan tekke avlusu ise tekke sakinleri (şeyh efendi ile ailesi ve tekkede ikamet eden müridler) ve misafirleri tarafından kullanılmıştır. Tanman’ın ifadesiyle, “Cami avlusunun güney (kıble) yönünde cami-tevhidhâne, batısında cami-tevhidhâneye bitişik olan harem binası yer almakta, güneybatı köşesinde de minare yükselmektedir.”6

Cami avlusunda şadırvan ve avlu duvarına yaslanmış helâlar vardır. Cami içinde bulunan hünkâr mahfilini Sultan II. Mahmud’un bu camiyi ihya ettirdiği esnada (1827-28’de) eklettiği düşünülmektedir.7 Son derece sade bir mihrap ve minberi vardır. Yine II. Mahmud tarafından yaptırıldığı zannedilen kesme taştan minaresinin, 19. yüzyıl minareleri şeklinde olduğu bilinmektedir. Caminin üzeri kiremit kaplı ahşap bir çatıyla örtülmüştür.8

Fatma Sultan Camii, 1859 yılında Şeyh Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî’nin temsil ettiği Nakşibendî Hâlidî kolunun Ziyâiyye şûbesinin merkezi olmuştur. Daha önce Mahmud Paşa Medresesi’ndeki hücresinde ilim ve irşad faaliyetlerini sürdüren Gümüşhanevî tarafından Fatma Sultan Camii’ne meşihat konulması sonucunda, camii aynı zamanda tekke hüviyetine bürünmüştür. 19. yüzyıl ortalarında metruk ve çoğunlukla ibadete kapalı bir vaziyette bulunan bu camii, Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî tarafından ihya edilmiştir. Gümüşhânevî’nin halifelerinden Kastamonulu Hasan Hilmi Efendi, gönüllü olarak bu caminin müezzinliğini üstlenmiştir.9 Dervişlerin hatm-i hâcegân icrâ ettikleri tevhidhâne görevini haiz olan bu camiye, 1875 yılında Gümüşhânevî on altı odalı bir ev ve tekke yaptırıp vakfetmiştir. Ev ve tekkenin inşasından sonra Gümüşhânevî’nin buraya taşındığı ve şeyh meşrut-hânesi denilen evde yaşadığı bilinmektedir. Böylece bu tarihten itibaren cami “Gümüşhâneli Dergâh-ı Şerîfi” olarak tanınmıştır.10

Fatma Sultan Camii ile bitişiğindeki tekke ve meşrut-hâne, Gümüşhânevî’nin sayıları gün geçtikçe artan müridlerine cevap verebilecek bir tarikat merkezi haline gelmiştir. “Şeyhü’l-muhaddisîn”11 olarak şöhret bulan Gümüşhânevî, 116 halifeye icazet vermiş, Osmanlı coğrafyası içinde ve dışında, Çin ve Komor adaları da dâhil olmak üzere birçok bölgeye halifeler göndermiş hem İslam’ın hem de Nakşibendî tarikatının çok uzak beldelere kadar yayılmasını sağlamıştır.12

Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî’nin ardından bu tekkede sırasıyla halifeleri Kastamonulu Hasan Hilmi, Safranbolulu İsmail Necati, Dağıstanlı Ömer Ziyâeddin ve Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendiler (ks) şeyhlik vazifesinde bulunmuşlardır. Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendi’nin postnişin olduğu dönemde, 1925’te tekke ve zâviyelerin kapatılmasına dair çıkarılan kanunun ardından Gümüşhânevî Dergâhı olarak şöhret bulan Fatma Sultan Camii kadro harici camiler arasına alınmış, faaliyetlerine son verilmiştir. Cami bitişiğindeki dergâh binası ve şeyh meşrutası, Vilayet’te görev yapan jandarmalara tahsis edilmiş, yatakhane ve elbise deposu olarak kullanılmıştır. 1950’lerde, “Türkiye Anıtlar Derneği” tarafından onarılarak ihya edilecek camiler arasında Fatma Sultan Camii de yer almasına rağmen hiçbir girişimde bulunulmamıştır. 1956-57 yıllarında “imar” adıyla yapılan yıkımlarda, Fatma Sultan Camii ve yanındaki binalar birkaç gün içerisinde yıktırılarak bu yapılardan günümüze “Gümüşhâneli Sokağı” dışında hiçbir iz bırakılmamıştır.13

Cami ve ek yapıların ihyası için Mahmud Es’ad Coşan Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Vakfı tarafından başlatılan çalışmaların tamamlanması ile bir tarihî eser daha hizmete sunulmuş olacaktır.


1. M. Baha Tanman, “Gümüşhânevî Tekkesi’nin Tarihî ve Mimârî Özellikleri”, İlim ve Sanat, Mayıs-Temmuz 1998, s. 115.

2. Semavi Eyice, “İstanbul'un Kaybolan Eski Eserlerinden: Fatma Sultan Camii ve Gümüşhaneli Dergâhı”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, XLIII, İstanbul, 1987, s. 478.

3. Ayvansarâyî Hüseyîn Efendi, (Ali Sâtı’ Efendi, Süleymân Besim Efendi), Hadikatü’l-Cevâmi’ (İstanbul Camileri ve Diğer Dînî-Sivil Mi’mârî Yapılar), haz. Ahmed Nezih Galitekin, İstanbul: İşaret Yay., 2001, s. 213.

(Bu mısrâ’la Nedîmâ söyledi târih-i itmâmın

 Ne a’lâ câmi’ ihyâ itdi el-Hakk Fatma Sultân)                                        

4. Eyice, “İstanbul'un Kaybolan Eski Eserlerinden: Fatma Sultan Camii ve Gümüşhaneli Dergâhı”, s. 478, 9.

5. A.g.m., s. 481, 2. (Kitabenin ortasında II. Mahmud’un tuğrası yer almaktaydı, ancak 1928 Harf İnkılabı’ndan sonra bu tuğranın üzeri alçı ile kapatılmıştır.)

6. Tanman, “Gümüşhânevî Tekkesi’nin Tarihî ve Mimârî Özellikleri”, s. 118.

7. A.g.m., s. 118.

8. Semavi Eyice, “Fatma Sultan Camii”, DİA, İstanbul, 1995, c. 12, s. 263-264.

9. Tanman, “Gümüşhânevî Tekkesi’nin Tarihî ve Mimârî Özellikleri”, s. 117.

10. İrfan Gündüz, Gümüşhânevî Ahmed Ziyâüddîn (K.S.) Hayatı-Eserleri-Tarîkat Anlayışı ve Hâlidiyye Tarîkatı, s. 55.

11. M. Zahid Kevserî, Altun Silsile, çev. Vehbi Şahinalp-M. Zahid Kalfagil, İstanbul: Divan Yay., 1982, s. 106.

12. Hüseyin Vassaf, Sefine-i Evliya, haz. Ali Yılmaz-Mehmet Akkuş, İstanbul: Seha Neşriyat, 1999, s. 343.

13. Eyice, “İstanbul'un Kaybolan Eski Eserlerinden: Fatma Sultan Camii ve Gümüşhaneli Dergâhı”, s. 482-483.

Makale “Gümüşhânevî Dergâhı Olarak Fatma Sultan Camii”