Şimdilik kaynaklarda, Gümüşhânevî Hazretleri’nin 116 kişiye hilafet verdiği belirtilse19 de bu sayının daha fazla olduğu anlaşılmaktadır. Bir milyona yakın hatta bir milyonu aşkın müridi olduğu kaynaklara geçen Gümüşhânevî Hz. Balkanlar, Kafkaslar, Kazan, Şam, Bağdat, Hicaz, Mısır, Çin ve Komor Adaları başta olmak üzere dünyanın birçok bölgesine halifeler göndererek İslam’ın ve Nakşibendî tarikatının Halidiyye kolunun geniş bir sahaya yayılmasını sağlamış, insanlığa evrensel bir hizmet sunmuştur.
İlme büyük önem vermesi, İslam’ın ehl-i sünnet itikadına bağlılığı, Kur’ân-ı Kerîm’i ve onun açıklayıcısı durumunda olan Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (sas) sünnetini anlamayı ve uygulamayı esas alan düşünce tarzı, bidatlardan arınmışlığı ile öne çıkmış olan Nakşibendî tarikatının otuz ikinci halkası olan Ahmed Ziyâeddin Efendi, Gümüşhane’nin Emirler Mahallesi’nde 1813 yılında dünyaya gelmiştir. Babası Mustafa, dedesi ise Abdurrahman Efendi’dir. Doğduğu yere nisbetle Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî ismiyle şöhret bulmuştur.1
Kaynaklar onun beş yaşında Kur’ân-ı Kerîm’i öğrendiğini, sekiz yaşında Kasâid, Delâil-i Hayrât ve Hizb-i A’zam’ı hatmedip icazet aldığını kaydeder.2 1822’de ailesinin ticaret maksadıyla gittiği Trabzon’da Şeyh Osman Efendi ve Şeyh Hâlid es-Saîdî gibi âlimlerden fıkıh, sarf ve nahiv dersleri aldı. Babasının ticarete yönelmesi konusundaki talebini geri çevirmemiş, kese örüp satmak suretiyle maişetini temin ederken bir yandan da ilim öğrenmeye çalışmıştır.3 1831 yılında amcası ile birlikte ticaret için İstanbul’a gelmiş ve ağabeyinin askerden döndüğü ve babasının işlerinde yardımcı olacağını öğrenince Trabzon’a geri dönmeyerek İstanbul’da ilim tahsil etmeye başlamıştır. Bayezid ve Mahmud Paşa Medreselerinde Muhammed Emin Efendi, Abdurrahman el-Harpûtî gibi dönemin meşhur âlimlerinden dersler almıştır. Zahîrî ilimleri padişah hocaları ve saray hocalarından alan Gümüşhânevî Hz.’nin daha icazet almadan hocalarına vekâleten arkadaşlarına ders vermeye başladığı kaynaklarda ifade edilmiştir.4 1844 yılında, yaklaşık on üç yıl süren tahsil hayatının sonunda tüm derslerden icazet aldığında otuz bir yaşındadır.5
İcazet aldıktan sonra Bayezid ve Mahmud Paşa Medreselerinde müderrisliğe başlayan Gümüşhânevî bir yandan kâmil bir mürşid arayışındaydı.6 Mevlâna Hâlid-i Bağdadî’nin meşhur halifelerinden “Trablusşam Müftüsü” olarak anılan Abdülfettah el-Akrî (v. 1281/1864) ile 1845 yılında bir sohbet meclisinde tanışan Gümüşhânevî ona intisab etme arzusunda iken Akrî, ileride karşısına çıkacak bir zâtın bu vazifeyle görevli olduğunu ve beklemesi gerektiğini ifade etmiştir. Daha sonra ilahî bir lütufla, Mevlâna Hâlid-i Bağdadî Hz.’nin manevi emriyle İstanbul’a gelen Halîdî şeyhi Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî ile Alaca Minare Tekkesi’nde karşılaşmış ve ona intisap etmiştir. Şeyhini Mahmud Paşa Medresesi’ndeki hücresinde misafir eden Ahmed Ziyâeddin Efendi şeyhinin emriyle halvete girmiştir. Ervâdî bir müddet gözlerden kaybolur ve bu ayrılık Şems-i Tebrîzî’nin Mevlânâ’dan ayrılışı misali Gümüşhânevî’yi etkilemiş. Bir yıl süren ayrılık sonrası Ervâdî Hz. 1846 yılında geri gelerek Ayasofya Camii’nde hadis dersleri vermiştir. Bu derslere Gümüşhânevî de katılır ve Ervâdî Hz. ona kendi hocalarından aldığı bütün ilimlerin; fıkıh, hadis, tefsir, tasavvuf ve diğer ilimlerin icazetini vermiştir.7
1848 yılında Gümüşhânevî, hocası Ervâdî Hz. ile birlikte tekrar halvete girmiş ve ona ikinci halveti müteakip, Nakşibendî, Kadirî, Sühreverdî, Çeştî, Kübrevî, Halidî, Halvetî, Bedevî, Rıfaî, Şâzelî ve Müceddidî tarikatlarından hilafet vermiştir.8 Şeyhi Mevlâna Halid-i Bağdadî’nin manevî işaretiyle İstanbul’a gelen ve Gümüşhânevî’yi yetiştiren Ervâdî Hz. bu vazifesini tamamladıktan sonra talebesine Abdülfettah el-Akrî’yi sohbet şeyhi olarak takip etmesini tavsiye ederek Trablusşam’a dönmüştür.9
Ders halkası gün geçtikçe genişleyen, şeyhi Süleyman el- Ervâdî’den aldığı hilafetle tarikat neşrine ve aynı zamanda eser telif etmeye başlayan Ahmed Ziyâeddin Efendi 1848 ile 1875 yılları arasında, fıkıh, akâid, hadis, kelam, tasavvuf ve ahlâk alanında elli iki Arapça eser kaleme almış, derslerinde okutmuş ve kabiliyetli olan talebelerine icazetler vermiştir.10
Gümüşhânevî Hazretleri tedris, telif ve irşad faaliyetlerini Mahmud Paşa Medresesi’ndeki hücresinde yürütmekteyken müridlerinin ve talebelerinin sayısı artınca, geniş bir mekâna ihtiyaç duymuştur. Bu maksatla, Sultan III. Ahmet’in kızı Fatma Sultan tarafından inşa ettirilen ancak 19. yüzyıl ortalarına doğru sadece öğle ve ikindi namazlarının kılındığı metruk bir cami haline gelen Fatma Sultan Camii’ni 1859 yılında tekke ittihaz etmiştir. Yakın arkadaşı ve müridi olan Kastamonulu Hasan Hilmi Efendi’nin gönüllü olarak caminin müezzinliğine talip olmasıyla cami, beş vakit ibadete açık hale gelmesinin yanı sıra dervişlerin hatm-i hacegân icra ettikleri tevhidhâne özelliğini de kazanarak tekke hüviyetine bürünmüştür. Bâbıâli (Sadâret) karşısında yer alan Fatma Sultan Camii’ne 1875 yılında harem ve selâmlık bölümlerinin inşa edilmesiyle bir tarikat kuruluşunun, bir tekkenin gerektirdiği mimarî plana sahip olmuş ve “Gümüşhânevî Tekkesi”, “Fatma Sultan Dergâhı”, “Hâlidî Dergâhı” gibi isimlerle anılmaya başlamıştır. Cami-tevhidhâne kısmında beş vakit namaz kılınır, tedris faaliyetleri yapılır, haftalık periyotlarla ve mübarek gün ve gecelerde toplu zikirler icra edilirdi. Harem kısmında şeyh efendi ve aile fertleri kalmakta; selamlık kısmında ise kütüphane ve yanında halvet odaları bulunmaktaydı.11 Gümüşhânevî Hz.’nin sohbetlerine zaman zaman Sultan Abdülmecid, Sultan Abdülaziz ve Sultan II. Abdülhamid’in katıldığı, özellikle Sultan Abdülhamid Han’la hususî bir yakınlığı olduğu kaynaklarda ifade edilmiştir.12
Gümüşhânevî Hazretleri 1863 yılında kendisine saray tarafından tahsis edilen bir gemiyle hac yolculuğuna çıkmıştır.13 Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde yer alan 1862 tarihli bir belgede bu duruma işaret edilmiş ve hac hazırlığının o dönemde aylar öncesinden başlaması ve hemen herkese vapur tahsis edilmediğinden hareketle bu belge Gümüşhânevî Hz.’ne gösterilen saygı ve ihtiramın devlet kayıtlarına geçmesi açısından mühimdir.14 1877’de Mehmed Emin Paşa’nın kızı Havva Seher Hanım’la evlenmiştir. Daha sonra Trabzon üzerinden Batum’a giderek, 93 Harbi olarak anılan 1877/78 Osmanlı-Rus Savaşı’na talebeleri ile birlikte katılmıştır. Cephedeyken askerin moral ve motivasyonunu artıran, ilim ve irşad faaliyetlerinden uzak kalmayan Gümüşhânevî Hazretleri, savaşın bir ara hafiflemesinden istifade ederek Ramazan ayında Of’a gelerek hadis dersleri vermiştir. 280’i aşkın talebeye Râmûzu’l-Ehâdis okutmuş, birçok kişiyi halvete sokarak hilafet vermiştir.15 Savaş sonrası İstanbul’a dönmüş ve ertesi yıl İstanbul’da “Gümüşhânevî Dergâhı” olarak anılan Fatma Sultan Tekkesi’nde vekil olarak Hasan Hilmi Efendi Hazretlerini bırakarak ailesi ile birlikte Hicaz’a gitmiştir. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’de hadis dersleri vermiştir. Hac sonrası Mısır’a giderek üç yıl kalmışlardır. Yine orada da hadis dersleri vermiş, birçok talebeye icazet vermiş ve Arap talebelerinden beş kişiye hilafet vermiştir.16 Mısır’dan İstanbul’a döndükten sonra da irşad ve eğitim vazifelerine devam etmiştir. Dinî ilimleri öğretme, sünnete uyma, bidatlardan kaçınma konusuna hassasiyet gösteren büyük muhaddis Gümüşhânevî Hz., dergâhında hadis ilmiyle meşguliyeti tarikatının vazgeçilmez bir parçası olarak görmüş; telif ve tertip etmiş olduğu Râmûzu’l-Ehâdis isimli eseri okutmuş, binlerce talebe yetiştirmiştir. Bir dârülhadis hüviyeti kazanan bu dergâh o dönemde tekkelerde görülen yozlaşmaya karşı çıkmış, ulema ve meşayih arasındaki fikir ayrılıklarını uzlaştırıcı bir tavırla gidermeye çalışmıştır.17 Ulemadan, devlet ricalinden pek çok kimsenin derslerini takip ettiği, derslerine katılan birçok zevatın Huzur Dersleri muhatap ve mukarrirliği, Darü’l-Hilafeti’l-Aliyye Medresesi hadis ve hilâfiyât dersleri müderrisliğine kadar yükseldikleri dikkate alınırsa onun ne kadar müessir bir âlim olduğu anlaşılır.18
Belli başlı halifelerini zikredecek olursak; Kastamonulu Hasan Hilmi Efendi, Safranbolulu İsmail Necati Efendi, Dağıstanlı Ömer Ziyâeddin Efendi, Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendi, Lüleburgazlı Mehmed Eşref Efendi, Hafız Ahmed Ziyâüddîn Efendi, Zeynullah el-Kazânî, Hasan Hilmi b. Ali el-Kevserî, Ünyeli Yusuf Bahri Efendi, Nallıhanlı Hasan Ziyâüddîn Efendi, Trabzonlu Hafız Es’ad Efendi, Kırımlı Müctebâ Efendi şeklinde sıralayabiliriz.21 Gümüşhânevî’nin icazet vermiş olduğu halifeler de ilim ve irşad faaliyetleri ile meşgul olmuş, nice talebeler yetiştirmişlerdir. Örneğin, ilk eğitimini babası Hasan Hilmi b. Ali el-Kevserî’den alan, tarikat dersini Gümüşhânevî’den sonra postnişin olan Kastamonulu Şeyh Hasan Hilmi Efendi’den alan son devir Osmanlı âlimlerinden Muhammed Zâhid el-Kevserî meşhur isimlerden biridir. Osmanlı’nın önde gelen medreselerinde müderrislik yapan, Şeyhülislâmlık Ders Vekâleti Meclis üyeliğine, Şeyhülislam Vekilliği makamına tayin edilen Kevserî 1922’de Mısır’a giderek ilmî çalışmalarına orada devam etmiştir. Birçok talebe yetiştiren, tasavvuf, hadis, fıkıh ve kelam sahasında eserler kaleme alan Kevserî, yazdığı eserler ve faaliyetleri ile büyük takdir toplamış, İslâm âleminde tanınan, hayatı, eserleri hakkında yüksek lisans ve doktora tezleri yazılan bir âlim olmuştur.22
Nakşibendîliğin Karadeniz bölgesinde yayılmasını sağlayan, memleketi Rize Güneyce’de tekke kurarak irşad vazifesini sürdüren, Gümüşhânevî’nin vakıf kütüphanelerinin mütevelliliğini ve müfettişliğini yapan Osman Niyazi Efendi ise Hacı Ferşat Efendi, Hacı İlyas Efendi, Hacı Ahmed Efendi gibi âlimleri yetiştirmiştir.23 Oflu Yusuf Şevki Efendi (v. 1321/1904) de Gümüşhânevî Tekkesi’nde hilafet aldıktan sonra Mekke, Medine, Mısır ve Musul’a seyahatlerde bulunmuş ve bu bölgelerde Ziyâiyye’yi neşretmiş, talebeler yetiştirmiştir.24 Yusuf Şevki Efendi’den tarikat dersi alan ve şeyhinin kızı ile evlenen müderris Ferşad Efendi (v. 1929) ise Gümüşhânevî’nin Of, Rize ve Bayburt’ta kurduğu kütüphanelerin mütevelliliğini yapmış, Karadeniz bölgesinde Nakşi Halidîliğin yayılmasında önemli tesiri olmuş bir âlimdir.25
Nakşi Halidîliğin esaslarını Gümüşhânevî Hazretleri’nden öğrenen Şeyh Zeynullah Resulev de doğduğu şehir olan Troytsk’a döndüğünde medrese, imarethâne, mescid ve kütüphaneden oluşan bir külliye yaptırmıştır. Rus yönetimi altındaki topraklarda Müslümanların eğitim kuruluşlarının en meşhurlarından biri olarak ün kazanan, Resûliye Medresesi olarak bilinen bu medresede dinî ilimlerin yanı sıra pozitif ilimleri de kapsayan bir programla eğitim verilmiş, buradan mezun talebeler imam, müderris ve muallim olarak Rusya’nın çeşitli bölgelerine giderek İslam’ın ve Nakşibendîliğin yayılmasında mühim bir rol üstlenmişlerdir.26
Gümüşhânevî Hazretleri, müridânın katkılarıyla tekkesine büyük bir matbaa satın alarak, ilmî eserler bastırmış ve bunların ücretsiz olarak İslam coğrafyasının farklı bölgelerine dağıtılmasını sağlamıştır. Tekkede tesis ettiği kütüphanenin yanı sıra Bayburt, Rize ve Of’ta on sekiz bin cilt kapasitesinde kütüphaneler kurarak ilmin yayılması için gayret etmiştir.27 İnsanların o dönemde yeni kurulmaya başlayan bankalara başvurarak faize bulaşmaması için tekkesinde avarız sandıklarına benzer yardımlaşma sandığı kurmuş, ev ve iş yerlerinde tasarrufa yönelik birikimlerin dergâhta toplanmasını, ihtiyaç sahibi olan müridlerin buradan “karz-ı hasen” usulü borç alabilmesini sağlamıştır.28
Ömrünün sonlarına doğru rahatsızlanan Gümüşhânevî Hz.’nin bir aralık çok ağırlaşıp yatağa düştüğü, hiçbir şey yeyip içmediği ve konuşmadığı nakledilmiştir. Daima sağ yanı üzere meylettiği halde ansızın kapalı gözlerini açarak “Hepsini isterim Yâ Kibriyâ” diyerek kapattığı ve pazar günü saat on sularında ruhunu teslim ettiği kaydedilmiştir.30 13 Mayıs 1893 (H. 7 Zilkâde 1311)’te vefat eden Ahmed Ziyâeddin Efendi, Sultan II. Abdülhamid’in yakın alaka ve müsaadeleriyle, Süleymaniye Camii Şerifi haziresinde Kanuni Sultan Süleyman Türbesi yanına defnedilmiştir.31 Kendisinden sonra 1911 yılında vefat eden muhterem zevcesi de yanına defnedilmiştir.32
Gümüşhânevî Hz.’nin mezar taşı kitabesi şu beyitle başlamaktadır:
“Nazar kıl çeşm-i ibretle makâm-ı ilticâdır bu
Erenler dergâhı bâb-ı füyûzât-ı Hüdâ’dır bu”
Kendisini “mezheben Hanefi, tarikaten Nakşibendî, meşreben Şâzelî”33 diye takdim eden Gümüşhânevî Hz. Nakşibendîliğin Hâlidiyye koluna getirdiği yeni bakış açısı ve yöntem ve etkileriyle kendi adıyla anılan bir şube olan Ziyâiyye’yi kurmuştur.
Kendisinden sonra şeyhlik makamına Kastamonulu Hasan Hilmi Efendi geçmiştir. 1925’te tekkelerin kapatılmasına kadar Gümüşhânevî Tekkesi’nde hizmette bulunan şeyhleri sırasıyla zikredecek olursak Ahmed Ziyâeddin Efendi (1859-1893), Kastamonulu Hasan Hilmi Efendi (1893-1911), Safranbolulu İsmail Necati Efendi (1911-1919), Dağıstanlı Ömer Ziyâeddin Efendi (1919-1921) ve Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendi’dir (1921-1925).
Başlıca eserleri, Cami’ul-Usûl, Rûhu’l-Arifîn, Mecmu’atü’l-Ahzâb, Râmûzu’l-Ehâdis, Levam’ul-Ukûl, Gara’ibü’l-Ehâdis, Letâ’ifü’l-Hikem, Hadîs-i Erba’în, Necâtü’l-Gâfilîn, Devâ’ül-Müslimîn, Netâ’icü’l-İhlâs, Câmi’ul-Mütûn, El-Âbir fi’l-Ensâr ve’l-Muhâcir’dir.
1. İrfan Gündüz, Gümüşhânevî Ahmed Ziyâüddîn (K.S.) Hayatı, Eserleri, Tarikat Anlayışı ve Hâlidiyye Tarikatı, İstanbul: Seha Neşriyat, 1984, s. 11.
2. Mustafa Fevzî b. Nu’man, Hediyyetü’l-Hâlidin, İstanbul, 1313, s. 17; Hüseyin Vassâf, Sefine-i Evliyâ, haz. Ali Yılmaz & Mehmet Akkuş, İstanbul: Seha Neşriyat, 1999, s. 341.
3. Fevzî, Hediyye, s. 19; Vassâf, Sefine-i Evliyâ, s. 341.
4. Gündüz, Gümüşhânevî Ahmed Ziyâüddîn, s. 30.
5. Gündüz, “Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî’nin Hayatı, Eserleri ve Tesirleri”, Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhanevî Sempozyum Bildirileri, haz. Necdet Yılmaz, İstanbul: Seha Neşriyat, 1992, s. 22.
6. Gündüz, Gümüşhânevî Ahmed Ziyâüddîn, s. 13-18.
7. Muhammed Zahid b. Hasan Kevseri, İrgamü’l-Merid, Kahire: el-Mektebetü’l-Ezheriyye li’t-Türas, 2000, s. 71; Arafat Aydın, “"İcâzetnâme (Sebet): Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî’nin Kendi Kaleminden Ahmed Ziyâeddin-i Gümüşhânevî’ye İcâzetini Verdiği İlimler, Eserler ve Tarikatlar", Uluslararası Gümüşhânevî Sempozyumu, 1-2 Haziran 2013, İstanbul: Bağcılar Belediyesi, 2014, s. 264-283.
8. Fevzî, Hediyye, s. 32; Vassaf, Sefine-i Evliyâ, s. 341; Gündüz, Gümüşhânevî Ahmed Ziyâüddîn, s. 31-34.
9. Gündüz, Gümüşhânevî Ahmed Ziyâüddîn, s. 42.
10. Fevzî, Hediyye, s. 34.
11. M. Baha Tanman, “Gümüşhânevî Tekkesi’nin Tarihî ve Mimârî Özellikleri”, İlim ve Sanat, Mayıs-Temmuz 1998, s. 117; Necdet Yılmaz, “Ahmed Ziyâüddîn-i Gümüşhânevî”, Doğu’dan Batı’ya Düşüncenin Serüveni: Osmanlı’da Felsefe ve Aklî Düşünce, ed. Bayram Ali Çetinkaya, c. 8, s. 1081-1083.
12. Gündüz, Gümüşhânevî Ahmed Ziyâüddîn, s. 65; Süleyman Zeki Bağlan, “Gümüşhaneli Zinciri”, Keşkül Dergisi, 2011, sy. 20, s. 37.
13. Vassâf, Sefine-i Evliyâ, s. 342.
14. Osman Gördebil, “Ahmed Ziyâeddin-i Gümüşhânevî’nin Toplumsal Hayata Yönelik Padişaha Gönderdiği Mektubu”, Uluslarası Gümüşhânevî Sempozyumu, 1-2 Haziran 2013, İstanbul: Bağcılar Belediyesi, 2014, s. 224. (BOA, A.MKT.NZD 382/95)
15. Gündüz, “Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî’nin Hayatı, Eserleri ve Tesirleri”, s. 32.
16. Vassâf, Sefine-i Evliyâ, s. 342.
17. Gündüz, “Gümüşhânevî Ahmed Ziyâeddin”, İstanbul, DİA, 1996, c. 14, s. 276-277; Gündüz, “XIX. Asır Tasavvuf ve Hâdis Âlimlerinden Gümüşhânevî Ahmed Ziyâeddin Hz.”, Keşkül Dergisi, 2011, sy. 20, s. 33.
18. Vassaf, Sefine-i Evliyâ, s. 345; Gündüz, Gümüşhânevî Ahmed Ziyâüddîn, s. 65.
19. Fevzî, Hediyye, s. 34.
20. Fevzî, Hediyye, s. 34; Gündüz, Gümüşhânevî Ahmed Ziyâüddîn, s. 141.
21. Gündüz, Gümüşhânevî Ahmed Ziyâüddîn, s. 140-166.
22. Yusuf Şevki Yavuz, “Zâhid Kevserî”, İstanbul, DİA, 2013, c. 44, s. 77-78; Mehmet Emin Özafşar, “Muhammed Zâhid el-Kevserî’nin Yetişmesinde Gümüşhânevî Dergâhı’nın Katkısı”, İlim ve Sanat, Mayıs-Temmuz 1998, sy. 48, s. 95-98; Faruk Ermemiş, “Kafkas Göçmeni Düzceli İlim Adamı Muhammed Zahid Kevseri’nin Yetiştiği Sosyo-Kültürel Çevre ve Bu Çevrenin Tarihsel Arka Planını Anlama”, Düzce’de Tarih ve Kültür, ed. Ali Ertuğrul, Düzce: Düzce Belediyesi Kültür Yay., 2014, s. 122-123.
23. İshak Güven Güvelioğlu, Yasemin Baki, Rize’de Tasavvuf Kültürü: Tarikatlar, Tekkeler, Şeyhler, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2013, s. 109-117; İsmail Kara, Gümüşhanevî Halifelerinden Şeyh Osman Niyazi Efendi ve Güneyce-Rize’deki Tekkesi, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2009; Dündar Alikılıç, “Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî’nin Karadeniz Havâlisindeki Dinî Faaliyetleri”, I. Uluslararası Geçmişten Günümüze Trabzon’da Dini Hayat Sempozyumu, 8-10 Ekim 2015, c. II, s. 819.
24. Hür Mahmut Yücer, “Oflu Yusuf Şevki Efendi ve Doğu Karadeniz Bölgesindeki Tesirleri”, I. Uluslararası Geçmişten Günümüze Trabzon’da Dini Hayat Sempozyumu, 8-10 Ekim 2015, c. I, s. 103.
25. Yusuf Şevki Yavuz, “Ferşad Efendi”, İstanbul, DİA, 1995, c. 12, s. 413-414.
26. Hamid Algar, “Volga-Ural Bölgesinin Son Büyük Nakşibendî Şeyhi: Şeyh Zeynullah Resulev”, çev. Ethem Çebecioğlu, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1997, c. 37, sy. 1, s. 131-149; İbrahim Maraş, “Zeynullah Resûlî”, İstanbul, DİA, 2013, c. 44, s. 372-373.
27. Gündüz, “Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî’nin Hayatı, Eserleri ve Tesirleri”, s. 28.
28. Gündüz, Gümüşhânevî Ahmed Ziyâüddîn, s. 50.
29. Fevzî, Hediyye, s. 46-49; Vassâf, Sefine-i Evliyâ, s. 345.
30. Fevzî, Hediyye, s. 60-61; Kevserî, İrgâm, s. 99.
31. Gündüz, “Gümüşhânevî Ahmed Ziyâeddin”, İstanbul, DİA, 1996, s. 276; Gündüz, “Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî’nin Hayatı, Eserleri ve Tesirleri”, s. 60; Yılmaz, “Ahmed Ziyâüddîn-i Gümüşhânevî”, s. 1086.
32. Gündüz, Gümüşhânevî Ahmed Ziyâüddîn, s. 75.
33. Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî, Levami’ul-Ukûl, 1875, c. I, s. 30.