M. Es'ad Coşan / M. Es'ad Coşan (Rh.a) Külliyatından

Anarşiye Çare, İmana Çağrı*

Bizler genellikle maddî varlığımızın gelişmesine, görünen dünyamızın düzenlenmesine ihtimam gösteririz de mânevî varlığımızı, psikolojik cephemizi ihmal ederiz. Zengin olmak için var gücümüzle çalışır, gezilere, tatillere çıkarız. Ama mânevî yönümüzün zenginleşmesi, iç dünyamızın aydınlığı, sağlık denge ve düzeni için aynı çabayı harcamayız. Maddî sıkıntılarımıza çare, bedenî rahatsızlıklarımıza deva arayıp dururken ruhumuzun en hayatî meseleleriyle bile ilgilenmeyiz. Modern günlük yaşamın hızlı akışı ile çalışma ve didinmelerin yorgunluğunu, dinlenme ve eğlenmeyle bastırmaya çalışır ve mânevî ihtiyaçlarımızı düşünme fırsatı bulamayız.

Yazının diğer dillerdeki çevirileri

Prof. Dr. M. Es’ad Coşan (Rh.a)

Halbuki insanın maddî varlığı ile beden sağlığı bile, çok büyük ölçüde, mânevî dengesine, ruhunun huzur ve sükûnuna bağlıdır. Hatta kişinin, dış dünyasındaki tüm başarıları, mâneviyatının kuvvetli olması sonucudur.

O halde sağlıklı, aydın ve huzurlu bir iç dünyası kurmak, kendimize, çevremize yararlı olabilmek için en önde gelen şarttır.

İç dengesi, ruh sağlığı, huzur ve mutluluk ise ancak iman ile sağlana­bilir, çoğunun sandığı gibi para ve madde ile değil. Mutlu yoksullar ile mutsuz zenginlerin her zaman görülegelmesi bunun ispatıdır. O yüzden Yunus şöyle demiştir;

Kem durur yoksulluktan nicelerin varlığı

Bunca varlık var iken gitmez gönül darlığı...1

İç dünyamız iman ile aydınlanır, ruhumuz iman ile sağlık ve canlılık kazanır. İnanan kimseler çevreleriyle iyi ve dostça ilişkiler kurar, topluma faydalı olmaya çalışır, hoşgörü sahibi olur. Şair;

Nazar eyle itirü (keskin)

Bazar eyle götürü

Yaradılanı hoş gör

Yaradan'dan ötürü.

diyerek hoşgörünün bu kaynağını isabetle belirtmiştir.

İman sevgi hasıl eder, inanan insan varlıklara ve olaylara daha başka bir gözle bakar, hayatın güçlükleri karşısında daha sağlam durur. Gökler­deki ve yerdeki düzeni sezer; güzellikler karşısında hayran olur. Kuşları, çiçekleri, akarsuları, dağları sevgiyle seyreder, coşar da;

Dağlar ile taşlar ile çağırayım Mevlâm Seni

Seherlerde kuşlar ile çağırayım Mevlâm Seni

Deryalarda mâhi ile sahralarda âhu ile

Derviş olup "Ya Hû" ile çağırayım Mevlâm Seni.2

diye seslenir.

Dünya hayatının bir sınav olduğunu, bir gün ettiklerinden sorguya çe­kileceğini düşünür, işini ve tasarılarını kontrol eder. Adaletten ayrılma­maya, haksızlık yapmamaya çalışır. İyiliklere koşar, çevresini incitmekten kaçınır;

Ben gelmedim da'vî için

Benim işim sevi için

Dostun evi gönüllerdir

Gönüller yapmaya geldim...3

diye düşünür.

Allah'a sevgiyle bağlanır, O'nun rızasını, sevgisini kazanmaya çabalar, O'nun dostlarıyla tanışıp dost olmak, düşmanlarından uzak durmak yolu­nu tutar. Gönderdiği o eşsiz örnek insanı, o güzel yüzlü, doğru sözlü, yük­sek ahlâklı Tanrı elçisini tanır, sözlerinde, işlerinde ona uyar. Dinî bilgisini geliştirip öğrendiklerini uygular. Haksızlığa karşı durur, yurdunu ve mille­tini savunur. Gereğinde "bir gül bahçesine" girercesine şu kara toprağa girmeye, şehadet şerbetini içmeye can atar. Toplum dirlik ve düzenini ak­satmaz, aksine, kurar ve yaşatır.

Hâsılı iman, insanı insan hatta sultan eyler. Toplumu yararlı olan yöne, ideallere ve erdemlere yöneltir. Bu ise gerek fert gerek toplum için özle­nen bir husustur.

O halde toplumca imana değer vermeli, inancın, mâneviyatın ve sev­me duygusunun tohumlarını tâ çocukluk çağında gönüllere ekmeli ve ge­liştirmeliyiz. Bu yoldaki eğitim salt bilgiden, kuru ilimden, maddî sanat ve hünerlerden de önde gelir, öne alınmalıdır da. Çünkü inançsız ilim ve hüner şerre alet olur. Kuru bilgi her yerde ve her zaman sadece gurura, bilgiçlik taslamaya veya suistimale yöneltmiştir. Şair;

İlm kesbiyle pâye-i rif'at

Arzû-yı muhâl imiş ancak

Aşk imiş her ne var âlemde

İlm bir kıyl u kâl imiş ancak.4

derken bu ince noktaya işaret etmiş olmaktadır.

İncelemelere göre modern ileri devletlerin millî eğitimlerinde, mâneviyata ağırlık ve öncelik verilmekte ve bu konudaki ihmalin, toplu­ma uyamayan, dengesiz, problemli, suça ve anarşiye meyyal kişiler çıkar­dığı kesinlikle belirtilmektedir.

Dinî duygunun kuvvetlenmesinden, imanlı kimselerin çoğalmasından endişe etmemelidir. Bu endişe, yüzyıllarca karşımızda eğilmiş olan dış düşmanların, ortaya saçtığı bir kuruntudur. Toplumumuz gerçek dindar kimselerin samimi yurtsever çabalarıyla kurtulacak ve yükselecektir. Tarihteki parlak devirlerimiz, yetiştirdiğimiz ve övündüğümüz büyük kişiler, Alparslanlar, Fatihler, Yunuslar ve daha binlerce İslâm büyüğü bunu doğ­rulamaktadır.

Doğru ve gerçek inanç fertlerden esirgenirse yeri boş kalmaz, ya hura­feler ya da gayr-i millî düşünce sistemleri tarafından doldurulur. Toplum kibir, kin, intikam, zulüm, haksızlık gibi çarpık temayüllerin çalışmalarıyla yıpranır. Yüzyılımızın bunalımları çoklukla, toplum yöneticileri bu gerçeği göremedikleri veya isabetli tedbirleri zamanında alamadıkları için ortaya çıkmıştır.

O halde, vakit geçirmeden fert ve toplum olarak ruh sağlığı ve iç huzu­ru sağlayan tedbirleri almaya girişmeliyiz.

Yüce ve pak dinimiz, her güzel buyruğunu tatbiki kolay ve basit bir­takım pratik çarelere bağlamış, böylece herkesin az bir çabayla onu icra edebilmesini mümkün kılmıştır. Mesela vücut temizliğini abdest ve gusül ile; günün her anında Allah'a yakınlık ve ilgiyi zikir ve namaz ibadeti ile; toplumsal yardımları zekât ve sadakalar ile; birlik ve beraberlik ruhunu cemaat, Cuma ve haccı zorunlu kılmak ile; sabır, tahammül, düşünme, duygulanma ve yoksulun halinden anlamayı orucu emretmekle sağlamış­tır.

Hidayet ve tevbe, yani doğru yola dönüş için de durum aynıdır. Bunun için birtakım pratik fırsatlar hazırlanmıştır. İşte kutlu Ramazan ayı bu fır­satların en başta gelenidir.

Fert ve İslâm toplumu, daha iki ay öncesinden, Receb ve Şaban ayları boyunca, Regaip kandili, Miraç gecesi, Berat kandili gibi vesilelerle uyarı­lır, tevbeye, ibadetlere, fazladan oruçlara teşvik edilir. Nihayet şaşaalı ve nurlu Ramazan gelir. Onun içinde "bin aydan daha hayırlı" yani bir ömre bedel Kadir gecesi saklıdır. Bin bir hikmet, fayda ve erdeme sahip oruç ibadeti gönülleri yumuşatacak ve kişiyi en temiz duygularla süsleyip ulu Allah'ın rızasına yaklaştıracaktır. İbadetler, minareler, kandiller, ilahiler, teravihler ile bütün toplumda bir değişme dikkati çeker. Bu toplu mânevî ve rûhanî cümbüş içinde, ihmali, tembellikleri bırakmak, kötülüklerden sıyrılmak ve arınmak, hiç şüphe yok ki diğer zamanlardan çok daha kolay­lıkla mümkün olur.

Ey dünya dağdağasına dalmış, ruhunun ihtiyaçlarını ihmal etmiş dos­tum! İşte tevbe kapısı ardına dek açık, dönüş ve uyanma imkânı elinde. Bu Ramazan, fırsatı değerlendir; Allah'a, mâneviyata ve gerçek mutluluğa dön.

Ne durumda olursan ol dön ve gel

Kâfir de ateşperest veya putperest de olsan dön ve gel

Yüz kere tevbe bozup sapmış bile olsan yine gel

Çünkü Allah'ın engin rahmeti yanında umutsuzluğa yer yoktur.

*

İçsen bu sudan, bir daha, dostum; susamazsın...

Bir hâl gelir... ağlayamazsın, susamazsın!5


* Başmakaleler 4: İdeal Yol, İstanbul: Server İletişim, 2016, s. 41-45.

1. Bk. Yûnus Emre Dîvânı, II, 460.

2. Bk. Yûnus Emre Dîvânı, IV, 240.

3. Yûnus Emre Dîvânı, II, 245.

4. Karahan, Fuzulî, s. 300.

5. Arif Nihat Asya, Bütün Eserleri Şiirler: 1, s. 218.

Makale “Anarşiye Çare, İmana Çağrı*” Prof. Dr. M. Es'ad Coşan (Rh.a.)