O halde öncelikle biz ehl-i tevhîd ve ehl-i hak olan mü’min ve müslümanlar ciddi eğitim ve öğretime çok önem vermeli, çok önceden başlamalı, çok dikkat etmeliyiz. Gerçeğe, doğruya, güzele gönül vermeli; çocuklarımıza, yetişkinlerimize bunların önemini anlatmalı; merak, tetkik, tahkik, inceleme, araştırma, karşılaştırma, dinleme, anlama, düşünme zevki ve şevki aşılamalıyız. Hata ve yanlışta, zararlı ve kötüde ısrar, inat ve taassubun çok fena olduğunu mutlaka öğretmeliyiz. Öyle ki her birimiz, -kim söylerse söylesin- hakkı hemen kabul etmeli; her zaman ve her yerde haktan, doğrudan, iyiden, güzelden yana olmalı; kendi kusur ve yanlışlarını hemen düzeltebilmeli; daima edepli, ahlâklı, faziletli, bilgili, görgülü, sevgili, sevimli, faydalı, olumlu hareket edebilmeli... Bu, hayat imtihanını başarmanın vazgeçilmez şartı.
Bir bilim adamı olarak, önceki çağlarda değil, şu yirminci asrımızda dahi, yurdumuzdaki ve dış dünyadaki milyonlarca insanın yalan yanlış bilgiler ve fikirler, itiyatlar içinde yaşayıp gittiğini görüyor ve üzülüyorum.
Çok gezen bir kişiyim; nice ülkeler, kıtalar, halklar, medeniyetler gördüm, tanıdım. Karşılaştığım misaller çok. Sadece ilkel toplumlarda değil, gelişmiş ve ilerlemiş, bilgili ve medenî sanılan milletler arasında dahi pek çok hurafe ve batıl inanç, inat ve taassup, çağ dışı ve geri fikir, zararlı ve kötü âdet, pislik ve ahlâksızlık, zulüm ve haksızlık var. Gördüğüm şu ki maalesef çağımız insanı iyi yetişmiyor, iyi bir şahsiyet ve zihniyet sahibi olamıyor; ömrü boyu kendisine, çevresine, toplumuna, insanlığa zarar veriyor, gidiyor.
Acaba temel sebep ne?
Her sağlıklı çocuk, tertemiz bir fıtrat ve tabiat üzere doğar, her türlü bilgiye ve görgüye açıktır, istidatlı ve kabiliyetlidir. Eğitimi çok önemlidir; çocuk ne görürse onu hafızasına alır, ne öğretilirse onu zihnine yerleştirir. Ne yazık ki öğrendiklerini irdeleme, temyiz, tercih ve tenkit imkânlarından mahrum olarak şahsiyeti teşekkül ve tekemmül eder. Ana baba ve çevresi, onu mesela; yahudi, nasranî, mecusî, müşrik, kâfir, komünist, dinsiz, inançsız, ahlâksız, saygısız, sevgisiz, tembel, duygusuz, vefasız, arsız, hırsız, zalim gaddar, hunhar... yetiştirirse, ileriki yaşlarda, tahsil veya olgunluk çağında, hatasını anlayıp kendisini değiştirmesi, kötülüklerden sıyrılması, iyilik ve faziletleri iktisap etmesi lazımdır, şarttır, farzdır. Aksi takdirde hem dünyası, hem âhireti mahvolacak, iki cihan saadetini elden kaçıracak, Dâreyn’de hizlan, hüsran ve hirmana uğrayacaktır. Hem kendine, hem insanlığa muzır olacaktır.
Ama insanın kötü alışkanlıklarını, yanlış bilgilerini değiştirmesi, fena ahlâkını düzeltmesi, doğru ve yenileri benimseyip kabullenmesi, onlara uyum sağlaması çok zor oluyor; çok uzun ve çok etkili bir eğitimden geçmesini gerektiriyor.
O halde öncelikle biz ehl-i tevhîd ve ehl-i hak olan mü’min ve müslümanlar ciddi eğitim ve öğretime çok önem vermeli, çok önceden başlamalı, çok dikkat etmeliyiz. Gerçeğe, doğruya, güzele gönül vermeli; çocuklarımıza, yetişkinlerimize bunların önemini anlatmalı; merak, tetkik, tahkik, inceleme, araştırma, karşılaştırma, dinleme, anlama, düşünme zevki ve şevki aşılamalıyız. Hata ve yanlışta, zararlı ve kötüde ısrar, inat ve taassubun çok fena olduğunu mutlaka öğretmeliyiz. Öyle ki her birimiz, -kim söylerse söylesin- hakkı hemen kabul etmeli; her zaman ve her yerde haktan, doğrudan, iyiden, güzelden yana olmalı; kendi kusur ve yanlışlarını hemen düzeltebilmeli; daima edepli, ahlâklı, faziletli, bilgili, görgülü, sevgili, sevimli, faydalı, olumlu hareket edebilmeli... Bu, hayat imtihanını başarmanın vazgeçilmez şartı.
Böyle bir zihniyet ve şahsiyet eğitimi ise ancak derin tecrübesi, engin bilgisi, temiz vicdanı, sağlam imanı, güzel ahlâkı, selim zevki, coşkun şevki, ilahî aşkı, tasavvufî neşesi olan yüksek seviyeli, erdemli kişilerin, zümrelerin ve çevrelerin işi...
Başka türlü maalesef iyi sonuç alınamıyor. İşin ille bir yanı eksik ve gedik oluyor; kişilerin ya maddesi, ya mânası, ya ahlâkı eksik kalıyor.
Asırların tecrübesinin sonucu böyle; ülkemizde yeni Yunuslar, Mevlânâlar yetiştirmek istiyorsak başka çare yok.
* Başmakaleler 3: İlim ve Sanat ve Panzehir Dergileri Başmakaleleri, İstanbul: Server İletişim, 2015, s. 116-117.