Hür Düşünmek Ve Her Konuda Doğruyu Ve Gerçeği Bulabilmek*

O halde öncelikle biz ehl-i tevhîd ve ehl-i hak olan mü’min ve müslümanlar ciddi eğitim ve öğretime çok önem vermeli, çok önceden başlamalı, çok dikkat etmeliyiz. Gerçeğe, doğruya, güzele gönül vermeli; çocuklarımıza, yetişkinlerimize bunların önemini anlatmalı; merak, tetkik, tahkik, inceleme, araştırma, karşılaştırma, dinleme, anlama, düşünme zevki ve şevki aşılamalıyız. Hata ve yanlışta, zararlı ve kötüde ısrar, inat ve taassubun çok fena olduğunu mutlaka öğretmeliyiz. Öyle ki her birimiz, -kim söylerse söylesin- hakkı hemen kabul etmeli; her zaman ve her yerde haktan, doğrudan, iyiden, güzelden yana olmalı; kendi kusur ve yanlışlarını hemen düzeltebilmeli; daima edepli, ahlâklı, faziletli, bilgili, görgülü, sevgili, sevimli, faydalı, olumlu hareket edebilmeli... Bu, hayat imtihanını başarmanın vazgeçilmez şartı.

Yazının diğer dillerdeki çevirileri

Prof. Dr. M. Es’ad Coşan (Rh.a)

Bir bilim adamı olarak, önceki çağlarda değil, şu yir­minci asrımızda dahi, yurdumuzdaki ve dış dünyadaki milyonlarca insanın yalan yanlış bilgiler ve fikirler, itiyatlar içinde yaşayıp gittiğini görüyor ve üzülüyo­rum.

Çok gezen bir kişiyim; nice ülkeler, kıtalar, halk­lar, medeniyetler gördüm, tanıdım. Karşılaştığım misaller çok. Sadece ilkel toplumlarda değil, geliş­miş ve ilerlemiş, bilgili ve medenî sanılan milletler arasında dahi pek çok hurafe ve batıl inanç, inat ve taassup, çağ dışı ve geri fikir, zararlı ve kötü âdet, pislik ve ahlâksızlık, zulüm ve haksızlık var. Gördü­ğüm şu ki maalesef çağımız insanı iyi yetişmiyor, iyi bir şahsiyet ve zihniyet sahibi olamıyor; ömrü boyu kendisine, çevresine, toplumuna, insanlığa zarar ve­riyor, gidiyor.

Acaba temel sebep ne?

Her sağlıklı çocuk, tertemiz bir fıtrat ve tabiat üzere doğar, her türlü bilgiye ve görgüye açıktır, is­tidatlı ve kabiliyetlidir. Eğitimi çok önemlidir; çocuk ne görürse onu hafızasına alır, ne öğretilirse onu zih­nine yerleştirir. Ne yazık ki öğrendiklerini irdeleme, temyiz, tercih ve tenkit imkânlarından mahrum ola­rak şahsiyeti teşekkül ve tekemmül eder. Ana baba ve çevresi, onu mesela; yahudi, nasranî, mecusî, müş­rik, kâfir, komünist, dinsiz, inançsız, ahlâksız, saygı­sız, sevgisiz, tembel, duygusuz, vefasız, arsız, hırsız, zalim gaddar, hunhar... yetiştirirse, ileriki yaşlarda, tahsil veya olgunluk çağında, hatasını anlayıp kendi­sini değiştirmesi, kötülüklerden sıyrılması, iyilik ve faziletleri iktisap etmesi lazımdır, şarttır, farzdır. Ak­si takdirde hem dünyası, hem âhireti mahvolacak, iki cihan saadetini elden kaçıracak, Dâreyn’de hizlan, hüsran ve hirmana uğrayacaktır. Hem kendine, hem insanlığa muzır olacaktır.

Ama insanın kötü alışkanlıklarını, yanlış bilgileri­ni değiştirmesi, fena ahlâkını düzeltmesi, doğru ve yenileri benimseyip kabullenmesi, onlara uyum sağ­laması çok zor oluyor; çok uzun ve çok etkili bir eği­timden geçmesini gerektiriyor.

O halde öncelikle biz ehl-i tevhîd ve ehl-i hak olan mü’min ve müslümanlar ciddi eğitim ve öğre­time çok önem vermeli, çok önceden başlamalı, çok dikkat etmeliyiz. Gerçeğe, doğruya, güzele gönül vermeli; çocuklarımıza, yetişkinlerimize bunların önemini anlatmalı; merak, tetkik, tahkik, inceleme, araştırma, karşılaştırma, dinleme, anlama, düşünme zevki ve şevki aşılamalıyız. Hata ve yanlışta, zararlı ve kötüde ısrar, inat ve taassubun çok fena olduğu­nu mutlaka öğretmeliyiz. Öyle ki her birimiz, -kim söylerse söylesin- hakkı hemen kabul etmeli; her za­man ve her yerde haktan, doğrudan, iyiden, güzel­den yana olmalı; kendi kusur ve yanlışlarını hemen düzeltebilmeli; daima edepli, ahlâklı, faziletli, bilgi­li, görgülü, sevgili, sevimli, faydalı, olumlu hareket edebilmeli... Bu, hayat imtihanını başarmanın vaz­geçilmez şartı.

Böyle bir zihniyet ve şahsiyet eğitimi ise ancak derin tecrübesi, engin bilgisi, temiz vicdanı, sağlam imanı, güzel ahlâkı, selim zevki, coşkun şevki, ilahî aşkı, tasavvufî neşesi olan yüksek seviyeli, erdemli kişilerin, zümrelerin ve çevrelerin işi...

Başka türlü maalesef iyi sonuç alınamıyor. İşin ille bir yanı eksik ve gedik oluyor; kişilerin ya maddesi, ya mânası, ya ahlâkı eksik kalıyor.

Asırların tecrübesinin sonucu böyle; ülkemizde yeni Yunuslar, Mevlânâlar yetiştirmek istiyorsak baş­ka çare yok.


* Başmakaleler 3: İlim ve Sanat ve Panzehir Dergileri Başmakaleleri, İstanbul: Server İletişim, 2015, s. 116-117.

Makale “” Prof. Dr. M. Es'ad Coşan (Rh.a.)