Sevgilerin en önde geleni, en gereklisi, en güzeli, en yücesi Allah sevgisidir. Çünkü Allah en güzel sıfatların sahibi, her türlü güzelliklerin mucidi, sânii, fâili ve hâlikidir, insan iyi ve derin düşünürse sevdiği her güzelin arkasında mülkün sahibi, âlemlerin Rabbi o Allah zü’l-celâli ve’l cemâl hazretlerini görür.
Allah sevgisi, kulda her türlü hayrın, iyilik ve güzelliğin ana kaynağı, bitmez tükenmez bir şevk, zevk ve enerji menbaı olur. Allah sevgisine eren kul evliyâ olur, alim olur, fazıl olur, kâmil olur; hayırlı insan olur, hayırlı evlat olur, hayırlı anne baba olur, hayırlı komşu olur, hayırlı dost olur...
Allah sevgisini bulamamış kul ham olur, tatsız olur, kaba olur, kırıcı olur, yıkıcı olur, asi olur, zalim olur, gaddar olur, fâsık olur, facir olur, muzır olur...
İslâm’ın özü Allah sevgisidir, ondan Resûlullah sevgisi, Kur’an sevgisi, iman sevgisi, ibadet sevgisi, hayır hasenât sevgisi, müslüman sevgisi, ihvan sevgisi, insan sevgisi, sanat sevgisi... çıkar; af çıkar, merhamet çıkar, sabır çıkar, şükür çıkar, gayret çıkar, himmet çıkar.
Tasavvufun esası, kullara Allah’ı; Allah’a kulları sevdirmektir. Tasavvuf bunu çok zarif, çok ince, çok derin usuller kullanarak sağlar; kulu âşık-ı sâdık ve mahbûb-i hâlık haline getirir. Mevlânâ’nın Mesnevî’si aşktır, neyin sesi aşktır, Fuzûlî’nin şiiri aşktır, İbrahim Hakkı’nın Ma’rifetnâme’si aşktır, Yunus’un ilahileri aşktır, Itrî’nin besteleri aşktır, âbidin halveti aşktır, dervişin zikri aşktır, mücahidin cihadı aşktır, muharibin düşmana Allah Allah diye hücumu aşktır, şehidin can vermesi aşktır, gazinin gaza rütbesi aşktır.
Aşk imiş her ne var âlemde
İlm bir kıyl ü kâl imiş ancak!1
Bir kimse, içinde aşk-ı ilâhî meşalesi yanmadan, boyundan büyük işlere kalkışmasın; çünkü kaş yapayım derken göz çıkarır, hayır edeyim derken şer yapar, can yakar, kalp yıkar, ortalığı birbirine karıştırır, kulları birbirine düşürür; öfkeyle kalkar, zararla oturur, berhayat edeyim derken öldürür, abat edeyim derken berbat eder; zira yarım hekim candan eder...
Halka iyi hizmet edebilmenin şartı, önce Hakk’a iyi kul olmaktır. Hâlıkına vefası olmayanın mahlukâta safası ve faydası hiç olmaz! Zahirini istediği kadar süslesin, batını pis ve mülevves olduktan sonra hiç kıymeti yok! Sözünü istediği kadar ince ve tatlı söylesin, niyeti fâsit olduktan sonra hiç ehemmiyeti yok!
Bizim bugün çektiklerimizin çoğu, düşmandan değil, nakıs müslümandandır. Çünkü düşman çok eskilerden beri var olagelmiştir ama gerçek müslümanlar, onlara rağmen nice parlak zaferler kazanmışlar, nice yüce medeniyetler tesis eylemişler, cihana hâkim olup nice milletleri asırlar boyu adalet ve saadetle sevk ve idare etmişlerdir.
Bugün İslâm namına ortaya atılanların hallerine, sözlerine, işlerine bakıyor, utanıyor, üzülüyorum. Yanlış zihniyetle hareket ediyor, yanlış metotlarla çalışıyorlar. Dostu düşman yerine tutuyor, bindikleri dalı kesiyorlar; kalp kazanmak yerine gönül yıkıyor, nefret kazanıyor, muhalefetleri artırıyor, mücadele cephelerini çoğaltıyorlar.
Bugün ülke içinde ve dışında, İslâm’ı yaymanın, geliştirmenin, sevdirmenin, korumanın, ana metodu iyilik, sabır, sevgi ve merhamettir; sertlik, inat, kavga ve savaş değil! İyi bir müslüman, şeksiz şüphesiz sağlam bir iman sahibi, âhirette kazanmayı düşünen, fedakâr, sabırlı, merhametli, affedici, sevgi ve saygı dolu, iyi ahlâklı, geçimli, tatlı dilli, güleç yüzlü, hayırsever... bir kimsedir, böyle olduğunu herkese göstermelidir. Sevgili Peygamber Efendimiz salllalahu aleyhi ve sellem: “Kimseye sokulmayan, kimseyle geçinemeyen, ülfet etmeyen, kendisiyle ülfet ve ahbaplık edilemeyen kimsede hiçbir hayır yoktur.”2 buyuruyor.
Bugün her müslüman haline, görünümüne, giyimine, davranışına, sözüne, işine çok dikkat etmeli, ihtimam ve itina göstermeli, kötü bir intiba uyandırmaktan şiddetle kaçınmalı ki uzaktan ona bakanlar ona kızıp ondan nefret edip İslâm’dan da uzaklaşmasınlar. Her müslüman başkalarına İslâm’ı tanıtmaya, sevdirmeye çalışmalı; bunun için de kendisini iyi bir örnek, imrenilen, beğenilen bir şahsiyet haline getirmeye olağanüstü bir gayret göstermelidir; eğer Allah’ın (cc.) rızasını kazanmak istiyorsa yol bu yoldur, başarıya da buradan gidilir ve ulaşılır.
* Başmakaleler 1: İslâm Dergisi Başmakaleleri, İstanbul: Server İletişim, 2017, (Kasım 1991 tarihli makale), s. 265-267.
1. Fuzûlî Divanı, s. 306.
2.Ebû Hüreyre’den nakledilen hadis için bk. Ahmed b. Hanbel, II, 400, hadis no: 9187; Hâkim, I, 73, hadis no: 59.