Âlimin Tartışılmaz Üstünlüğü*

İslâm toplumunun en yüce, en şerefli, en üstün tabakası ilmiyle âmil, takva ehli, Rabbânî âlimlerdir; sâdât-ı kiram, meşâyıh-ı izam, evliyâ-i fihamlarımızdır. Allah (cc) bizleri o evliyâsının yolundan, izinden, peşinden ayırmasın; o zümre-i mübareke ile haşreylesin! Sultanlar, emirler, vezirler, âmirler, memurlar, görevliler, halk tabakaları hep onların ardında, altında, mâdûnunun emrinde ve taht-ı irşâdındadırlar.

Yazının diğer dillerdeki çevirileri

Prof. Dr. M. Es’ad Coşan (Rh.a)

O hakiki âlimler; idarecilerin ve halkların yol göstericileri, rehberleri, mürşidleri, kandilleri, fenerleri, aydınlatıcılarıdırlar. İslâm’ın şerefini onlar yüceltmiş, İslâm şeriatının ince hakikatlerini onlar ortaya koymuş, halka öğretmiş, İslâm’ı yozlaşmaktan onlar korumuş ve kurtarmışlardır.

Şeriatın tam uygulandığı zamanlarda kıl kadar sapma gösteren idarecilerin karşısına bile cesaretle onlar çıkmış, sapıklara hadlerini bildirmiş, iyi niyetlileri hataya düşmekten korumuşlardır. Halkın kaba kuvvete boyun eğdiği zamanda bile âlimler dimdik durmuş, zorbalığa pes dememişlerdir. İstila, felaket ve musibet zamanlarında eza ve cefalara onlar katlanmış, halkı etraflarında toplamış, hürriyet ve istiklal için çarpışmış, destanlar yazmışlardır.

Gerçekte İslâm’ın ulu sancağını taşıyan onlardır, manevî sultanlar onlardır. İşte hapislere giren Ebû Hanifeler, Ahmed b. Hanbeller, İmâm-ı Rabbânîler, Şeyh Şâmiller... Daha binlerce meşhur âlim, mürşid, şeyh, hoca, hatip, vaiz, derviş...

Evet, zalim kişiler İslâm ülkelerinde zaman zaman yönetimleri ellerine geçirdiler ama hırslarını, zevk ve kaprislerini tatmin, sapık görüşlerini tasdik, zulüm ve sömürülerinin devamını temin hususunda Rabbânî âlimlerden asla yüz bulamadılar; ellerindeki her türlü kuvvete ve sarf ettikleri tüm gayrete, hiddet ve şiddete rağmen ehlullahı kendilerine boyun eğdiremediler.

O âlimler, o zalim sulta sahiplerinin yüzlerine gerçekleri sakınmadan haykırdılar, onları yaptıkları çirkin işlerden dolayı anında kınayıp sorguya çektiler, davranışlarının ve işlerinin çirkinliğini, ayıp, günah ve vebal olduğunu söylediler; onlara ahiret hesabını ve azabını hatırlattılar, çok kere de ağlattılar.

İdarecilere öğüt verdiler, ziyaretlerine gitmediler, hediyelerini geri çevirdiler, mevki ve makam tekliflerini reddettiler, ziyaretlerine gelmek isteyen idarecileri kabul etmediler, hür ve bağımsız yaşayarak sadece Allah’a bağlandılar, kula kulluk etmediler, mevki ve makam sahiplerinin emellerine, isteklerine alet olmadılar, eyvallah demediler.

Ölümü göze alarak sapık idarecilerle mücadele ettiler, kınayanın kınamasına aldırmadılar, zindanlara girseler de yılmadılar, zindanları medrese ve ibadethane yaptılar, ilimlerini orada da neşrettiler.

Savaşlarda orduları teşvik ettiler, sultanlara moral verdiler, atlarının dizginlerini tutup savaş meydanını terk etmelerini engellediler, orduların en ön saflarında talebeleriyle, mürîdleriyle çarpıştılar, zaferler sağladılar.

Çünkü âlimler, peygamberlerin vârisleri ve vekilleri1, Resûllerin halifeleri ve ümmetin emanet edildiği emanetçiler, gerçek efendiler, seyyidler, komutanlardır.

İslâm toplumunda tüm işlerin sahiplerinin âlimler olması gerekir; ulû’l-emr, âlimlerden gayrı kimselerden seçilirse, emanete hıyanet edilmiş olur, din ve dünya nizamı fesada uğrar, kıyamet kopar.

Halkın bozulması idarecilerin bozulmasından, idarecilerin bozulması da âlimlerin bozulmasındandır. Âlim, tüm toplumu teftiş ve murakabe etmek zorundadır. Allah’ın ona verdiği görev budur.

Âlim politikacının emrine girerse mahv u perişan olur.

“Âlimlerin kapılarındaki idareciler ne iyi, idarecilerin kapılarındaki âlimler ise ne kötüdür!”2

Yâ Rabbi! Ümmet-i Muhammed’i kötü ve cahil, fâsık ve fâcir politikacılardan koru, topluma ilmiyle âmil, fâzıl, kâmil, salih, takî, nakî, fakih âlimleri getir ki senin hükmünle hükmetsinler, yeryüzü huzur ve mutluluk dolsun.


* Başmakaleler 1: İslâm Dergisi Başmakaleleri, İstanbul: Server İletişim, 2011, (Kasım 1990 tarihli makale), s. 236-238.

1) Bk. Ahmed b. Hanbel, V, 196, hadis no: 21763; Buhârî, “İlim”, 10; Ebû Dâvûd, “İlim”, 1, hadis no: 3641; Tirmizî, “İlim”, 19, hadis no: 2682; İbn Mâce, “İftitâh”, 17, hadis no: 223; Dârimî, “Mukaddime”, 32, hadis no: 342.

2) Benzer ifadelerle bk. Ma’mer b. Râşid, el-Câmi’, XI, 316; İbn Ebî Şeybe, VII, 528, hadis no: 37733; Beyhakî, Şu’abü’l-İman, VII, 49, hadis no: 9413; Ebû Nu’aym, Hılyetü’l-evliyâ, I, 277.

Makale “Âlimin Tartışılmaz Üstünlüğü” Prof. Dr. M. Es'ad Coşan (Rh.a.)